top of page

KONUM

Şehrin merkezinde yer alıyoruz.
Bizi bulmak kolay, ayrılmak zor.

otel lobi-min.jpg

İstanbulun kalbi eyüpsultanda yer alan otelimiz şehir merkezinin tam içindeki konumuyla ulaşımı her yere oldukça yakındır.

 

İstanbul Havalimanı 36 km

Sabiha Gökçen Havalimanı 47 km

Taksim meydanı 8 km

Sultanahmet Camii 8,1 km

Ayasofya 8,1 km

Haliç kongre merkezi 2,2 km

Pierre loti tepesi 1 km

İstanbul kongre merkezi 8 km'dir.

 

E-5 ve TEM otoyollarına bağlantısıyla  istanbulun önemli iş, eğlence ve turistik merkezlerine ulaşım kolaylığı sağlamaktadır.

İLETİŞİME GEÇİN

İslambey Mh, Dipçik Sk, No:9 34050 Eyüpsultan, İstanbul - Türkiye info@theeleganthotel.com.tr  |  Tel: +90 212 615 66 60  |  Mobile: +90 532 684 93 75

Mesajınız gönderilmiştir.

EYÜP SULTAN TARİHİ

eyup.jpg

01

bizans döneminde eyüp sultan

M.S. 395'te Doğu Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edilen Konstantinapolis 5. yüzyılda nüfusu ve üstlendiği roller nedeniyle önemli bir kent olmuştur. Bu dönemde birinci kuşak surlar (Septimus - Severus Surları) aşılmış, kent batıda yayılarak Theodosios Surları'na dayanmıştır. Bu gelişim sürecinde kentin eski çekirdeğinden kara surlarının önemli giriş kapılarına yönelen iki ana eksen (Meşe Yolu) ortaya çıkmıştır. Bunlardan Marmara Denizi kıyılarına paralel olan Zafer Yolu 6. yüzyılda Akdeniz Havzası'nın başkenti olan İstanbul'da imparatorun kente girdiği anıtsal tören kapısını da içeren önemli ve simgesel bir arterdir. Kuzeyden, İstanbul'un ilginç topografyasını oluşturan tepeleri birleştirerek sur dışına çıkan aks ise, Eyüpsultan’ın bu eski dünya kenti ile ilişkilerini açıklayabilmek bakımından, bu bahiste daha da önem kazanmaktadır.

6. ve 7. yüzyıllar Konstantinapolis'in Haliç'in kuzeyindeki Sycae ticaret kolonisi ve sur dışı ile ilişkiler geliştirmeye başladığı dönemdir. Ayvansaray'da surların hemen dışında 6. yüzyılda Justinianos zamanında Meryem'e ithaf edilen büyük kilise yapılmıştır. Aynı dönemde Eyüpsultan’da Aziz Kosmos ve Damianos adlarına adanmış bir manastır mevcuttur. Kydaro (bugünkü Alibey) ve Barbyzes ( bugünkü Kağıthane ) derelerinin Haliç'e döküldükleri yerin batısında bugünkü Eyüpsultan’ın kurulduğu arazinin dik bir yamaç halinde suya indiği yerde II. Theodosios zamanında kurulan manastırdan ve çevrenin görünümünden dolayı buraya Kosmidion (Yeşil) denilmiştir. Yerleşme bu ziyaretgah çevresinde oluşmuştur. Kuruluşu İ.S. 5. yüzyıl ortalarına uzanan yerleşme, çevredeki dini yapılar nedeniyle, kutsal bir şifa merkezi olarak tanınmıştır. Bu dönemde Eyüpsultan’ın bulunduğu alan, Haliç'in diğer sahilleri gibi, zengin ve yoğun bir bitki örtüsüyle kaplı olduğundan ve civardaki ormanlarda av hayvanları yaşadığından imparatorlar tarafından av sahası ve sayfiye yeri olarak da kullanılmıştır.

02

osmanlı döneminde eyüp sultan

eyüp-sultan-camii-1024x802.jpg

15. ve 16. Yüzyıllar

Osmanlı kentleri, eski Yunan ve Roma kentleri gibi, planlı olarak gelişen ve ibadet, yönetim, ticaret mekanlarını içeren bir çekirdek çevresinde oluşmuştur. 1453 yılında Osmanlı topraklarına katılan İstanbul, imparatorluğun genişleyen toprakları ve Osmanlı Devleti'nin uyguladığı iskan politikaları koşutunda, Bizans'ın son dönemlerinde yitirdiği canlılığına kavuşmuştur. İstanbul bu dönemde devletin gücünü simgeleyen ve imparatorluğun tüm yükünü çekebilecek bir dünya kenti olabilmesi için örgütlenmiştir.

Bu örgütlenme başkentteki yönetim, hizmet üretimi (zanaat ürünleri üretim ve dağıtımı) ile savaş ekonomisi ürünleri üretimi (tophane, baruthane, tersane, vb.) tesisleri ile hem Suriçi'nde hem de Haliç'in iki yakasında fizik mekana yansımıştır: Saray, Bedesten ve çevresinde Kapalıçarşı, Haliç'teki liman çevresinde kapanlar ile Haliç'in kuzeyinde Galata komşuluğunda Tophane ve Kasımpaşa'da tersane gibi ilk sanayi tesisleri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu yönetimsel ve ekonomik örgütlenmede rol alan nüfus Suriçi'nde ve söz konusu tesislerin yakın çevresinde iskan edilmiştir. Bu yerleşmenin dışa vurumu ise özellikle Bizans kentinin Ayasofya'nın konumlandığı odağından başlayıp, kuzeybatıya yönelen kutsal aks üzerinde kurulan Sultan camileri ve külliyelerdir.

Bu çerçevede Eyüpsultan’ın rolü fetih sırasında Hz. Muhammed'in sahabelerinden Ebu Eyyub'a (Eyüpsultan) ait olduğuna inanılan mezarın bulunmasıyla başlar. Bu mezar üzerine Fatih tarafından yaptırılan türbenin, yanında İstanbul'un ilk sultan camii ve külliyesi (medrese, kütüphane, imaret, çifte hamam) inşa edilmiştir. Bu külliye bugünkü Eyüpsultan yerleşmesinin çekirdeğini oluşturmuş, çevresinde Bursa'dan gelen göçmenlerin ve Yörüklerin iskanı ile yerleşme gelişmiş ve İstanbul'un kalabalık nüfusunun besin ihtiyacının karşılanmasında burada yer alan tarım alanları ve meralardan yararlanılmıştır.

17. ve 18. Yüzyıllar

16. yüzyılın sonuna kadar reayanın toprağını terk etme yasağının uygulanması ile nüfus artışı denetlenen İstanbul, bu dönemde Anadolu'da görülen isyan dalgası ve benzeri karışıklıklar nedeniyle önemli ölçüde göçe uğramıştır. 17. yüzyıl boyunca Anadolu'daki, 18. yüzyılda Rumeli'deki huzursuzluk ve aynı dönemde Avrupa ve Kırım'da toprak kayıplarının başlaması bu göçü artırmış ve konut alanlarının yoğunlaşmasına neden olmuştur.

Nüfusun yoğun olduğu mahalleler Haliç boyunca yer almıştır. Bunlar çoğunlukla Beyazıt-Edirnekapı hattının kuzeyinde Rumlar ve Museviler'in yerleştiği mahalleler ile aynı hattın güneyinde tüccarlar ve ilmiye sınıfı mensuplarının bulunduğu mahalleler, Hipodrom ile Aksaray - Yenikapı arasında orta halli ailelerin, esnaf ve zanaatkarların yerleştiği mahalleler ve Samatya - Yedikule arasında mülkiye sınıfının, Ermeni ve Musevilerin yerleştiği, sakinlerinin etnik ya da dinsel kökenlerine göre farklılaşan mahallelerdir.

Anadolu'dan göçenler dış mahallelere, kara surları yakınına, kentin henüz yerleşilmemiş bölgelerine yerleşmiş, vakıf kuruluşlarının yardımıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Bu olgulardan Eyüpsultan’ın etkilenmesi 18. yüzyılda Anadolu'dan kopup gelen bekar erkeklerin, yeniçerilikten ayrılmış olanların ve hatta ailelerin İstanbul'u doldurması ile ilgilidir. Bu olgu geçimini tanımlı ve yasal yollardan sağlamayan marjinal'lerin kentteki sayısını artırmış, bu nedenle iş bölgelerinde bekarların yaşadığı geniş sefalet yuvalarının, Eyüpsultan, Kasımpaşa ve Üsküdar'da ise gecekondulaşmanın ilk işaretleri görülmeye başlanmıştır. Suriçi'ndeki semtlerin önemli bölümünü yok eden yangınlar sonucu sakinlerin surdışında yer seçmesinin de bunda rolü olmalıdır.

Bilindiği gibi 1718-1730 yılları tarihimizde Lale Devri olarak nitelenir. Bu dönem yapılarının çoğunluğu kent merkezinin dışında, Kağıthane ya da Boğaziçi'ndedir. Kültürel etkinliklerin yoğunlaştığı bu dönemde, kentin dışa doğru büyümesinin de etkisiyle, Haliç'in sonlandığı yerde Kağıthane ve Eyüpsultan mesireleri ve bunların kıyıda sonlandığı sahil saraylarıyla ün yapmıştır.

istanbul-eyup-sultan-cami.jpg

03

Cumhuriyet dönemi eyüp sultan

19. Yüzyılda ve Cumhuriyetin İlk Döneminde Eyüpsultan​

18. yüzyılda başlayan yenileşme hareketleri ve 1834 Tanzimat Fermanı bilimde, sanatta ilerleyen, sömürgeleşme ve sanayileşme ile zenginleşen ve bunu tüm dünyada hissettiren Batının etkilerinin Osmanlı ülkesinde de yaşanmaya başlanması İstanbul'un biçimlenmesini de önemli ölçüde yönlendirmiştir.

Sarayın yönetim işlevinin surdışında Beşiktaş sırtlarında, Yıldız'da ve Beşiktaş sahilinde yerleşmesi birçok işlev alanının yer seçiminde ve kentin parçaları arasında kurulan ilişkiler sisteminde en önemli paya sahiptir. Galata-Pera'nın Suriçi'ne köprülerle bağlanması, Pera'da gayrimüslim ülkelerin elçiliklerinin çevresinde yeni bir merkez gelişmesi, prestij konut bölgelerinin Beyoğlu'na ve Boğaz kıyılarına yönelmesi bu etkilenme içinde sayılabilir. Yeni ekonomik eylemlerde rol alan gayrimüslim nüfusun Haliç'in kuzeyine taşınması, Beyoğlu'nda batılı anlamda bir eğlence merkezinin ortaya çıkması, Anadolu yakası'nda kıyıda ve Avrupa Yakası'nda Eyüpsultan’ın batısında yapılanan modern askeri kışlalar, Boğaziçi köylerinde ve Marmara kıyılarında gelişen sayfiye yerleri ile Sirkeci İstasyonu ve Haydarpaşa Gar-Liman tesisleri yayılan kentin farklı işlev alanlarının belirginleşmesini getirmiş, aynı zamanda bu farklı işlev alanları arasında araçlı ulaşım sistemleri ve ulaşım hatlarının kurulmasına gereksinme doğmuştur.

Haliç'in ve Boğaz'ın iki yakası arasında kurulan deniz yolu ile kitle taşımacılığı, Suriçi'nde, Beyoğlu'nda ve Kadıköy - Üsküdar'da tramvay ve Beyoğlu Yakası'nda tünel ile Marmara kıyılarına koşut geçirilen demiryolu hatları bu dönemde hizmete girmiştir. Tekerlekli araçlarla ulaşım, mekanı biçimlendirme açısından önceden oluşmuş kent kesimlerinde de etkili olmuş, yanan kent kesimleri geleneksel dokudan çok farklı yol ve mülkiyet dokusu arz eden ızgara sistemle planlanmış' ve kagir binalarla yeniden yapılanmıştır.

İstanbulluların 19. yüzyıldaki yaşamı üzerine yayımlanan ayrıntılı tasvirlerden İstanbul'dan Eyüpsultan’a gitmek için en kısa yolun Ayvansaray kapısında başladığı, bu yol üzerinde bir sıra mezarlık ve civardaki çiçek bahçelerinde yetiştirilen çiçeklerin satıldığı Gül Pazarı ile karşılaşıldığı, daha sonra dikkati çeken ilk yapının Şah Sultan Türbesi olduğu, onun hemen karşısında Esma Sultan'ın Metruk Sarayı'nın yer aldığı, daha ilerde büyük ulema şeyh ve devlet ricalinin yattığı bakımsız, yarı harap bir çok mezarın bulunduğu anlaşılmaktadır.

1880'de Fransız Pierre Lotti adına Haliç ve çevresinin manzarasına bakan bir tepede kurulan kahve Eyüpsultan’a yabancılar tarafından tanınması ve ziyaret edilmesinde farklı bir yer edinmiştir.

Bu dönemde Eyüpsultan ile ilgili asıl gelişme yakın çevresinde ortaya çıkmıştır. Sultan II. Mahmut'un orduyu yenileme çalışmaları sırasında kurulan Rami Kışlası (1829) ile Balkan Savaşları nedeniyle buradan gelen göçmenlerin yerleştiği Taşlıtarla, sonraki gelişmelerin ilgi merkezlerini oluşturmuştur. Sirkeci'ye demiryolunun getirilmesi, Silahtarağa'da ülkenin ilk enerji santralinin kurulması, Haliç'te Feshane, İplikhane, Defderdar Yünlü Fabrikası ve diğer sanayi ve depolama yapılarının yoğunlaşması Kasımpaşa, Hasköy ve Eyüpsultan'da sanayi çalışanlarının yerleşme dokusunu ortaya çıkarmıştır. Cumhuriyetin ilk dönemindeki kentlerin planlanması çalışmalarında İstanbul için farklı ülkelerden Batılı uzmanlar plan ve öneriler geliştirmiş, ancak hepsi de Haliç'i bir sanayi alanı olarak görmüşlerdir. Bunlardan geniş ölçüde uygulanan Prost Planı (1936) ile Haliç kıyılarında ve 1950'li yıllarda Topkapı'da sanayi bölgelerinin tesisi, bunun yanı sıra 1940'lı yıllarda Rami yöresinde ızgara sistemle oluşturulmuş yeni yerleşme alanına Balkan göçmenlerinin yerleştirilmesiyle Eyüpsultan’a yerleşmesi, sanayi ile iç içe girerek, Haliç kıyısı boyunca kuzeybatıya doğru büyümüştür. Güvenlik nedeniyle kutsal emanetlerin de Topkapı Sarayı'na nakledildiği bu dönemde Eyüpsultan artık bir ziyaretgah, seyir ve mesire yeri değil, imalathaneler, işçi mahalleleri, orta sınıf konutları ve mezarlıklardan oluşan kenar semttir.

bottom of page